Nisan ayının neredeyse yarısı tatillerle geçti burada. Bizim planlarımız 1 Mayıs tatilini Hollanda'da geçirmekti,son andaki bir kaç aksilik yüzünden iptal etmek zorunda kaldık. Ama tam 4 gün tatil olunca 8 Mayıs da doğum günüm olunca evde geçirmek de istemedik,canımın içinin bana kıyağı diyebilirim bu seyahat için.Sevgilim Slovenya'ya gidelim dedi, ben önce pek emin olamadım bu fikirden,çünkü ertesi sabah tatil başlıyor,ben hiç bir araştırma yapmamışım,ne yapılır,ne yenir,nesi meşhur,aklımda bin tane soru işareti,tamam dedim olur.Kendisi daha önce bir kaç kez görmüş Slovenya'yı ama üzerinden çok vakit geçtiği için tekrar görmeye O da hevesli.Neyse sırt çantamızı hazırlarken hava durumunu kontrol ettim,yine de çok emin olamadım,hem kalın,hem ince bir şeyler koydum.Sabah Bologna'dan Trieste'ye kadar trenle gittik,Trieste'den de otobüsle Ljubljana'ya geçtik. Trieste'de biraz vaktimiz vardı,o vakti Trieste'de gezerek geçirdik,çantamızdaki azıklardan kuşları besledik,benim için baya eğlenceliydi diyebilirim. Otobüsle Ljubljana'ya giderken yemyeşil yollarda ağzım açık kala kala gittik,hatta ara ara ben kestirmişim.Ne yapalım miniğim bütün enerjimi sömürüyor resmen,o yüzden sıradan karbon pillerin ömrü kadar oluyor dinlenmeden geçirdiğim saatler :) Gülme ey yolcu gülme,hem hamile hem seyyah olunca insan böyle oluyor.Otobüsten inince 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra şehir merkezine ulaştık.Otel internetten bir kaç tane araştırmıştım,ama görünce beğendiğimiz bir otele girmeye karar verdik.Çok da iyi yapmışız,kesinlikle tavsiye ediyorum.Otelimizin ismi Grand Hotel Union idi,bir delux double room odanın gecelik kahvaltı dahil fiyatı 122 Euro idi,biz hem kahvaltıdan(kahvaltı açık büfe,bol çeşitliydi),hem odamızdan,hem de otelin sauna,havuz hizmetlerinden çok memnun kaldık.Kesinlikle tavsiye ediyorum,yeri de şahane Preseren Meydanı'nın hemen arkasında bulunuyor,Fransisken Kilisesi ile yan yana diyebilirim.Otelle ilgili diğer merak ettiklerinize şuradan bakabilirsiniz: http://www.union-hotels.eu/en/grand-hotel-union/ .Bu arada şimdi kontrol ettim,dedim Özlem o kadar anlatıyorsun,acaba Türkiye'den direkt uçuş var mı Ljubljana'ya,evet varmış haftanın her günü Türk Hava yolları ile uçmak mümkün görünüyor,ayrıntılara şuradan bakabilirsiniz: http://www.turkishairlines.com/tr-tr/ .Gelelim Ljubljana'ya...Siz de benim gibi yeşile aşık bir insan mısınız? Sessizliği,sakinliği mi seviyorsunuz?Tarihle yeşilin tonlarının koyun koyuna olduğu bu başkente bayılacaksınız o zaman...Şehrin bende bıraktığı etki bu kadar güvenli başka bir şehir görmemiş olduğum...Arkadaş hiç mi çingene olmaz bir şehirde,hiç mi evsizler olmaz,dilenciler olmaz,uyuşturucu kullananlar,alkolikler vs. olmaz...Olmadığı da oluyormuş demek ki...Polisi son derece etkiliymiş öğrendiğime göre,gel gelelim yollarda bir tane polis de görmedim,o da çok ilginç.Yollarda göremeyeceğiniz bir başka şey de çöp,yok arkadaş birisi de yere bir şey atmış olsun,bir pet şişe ya da bir şeyin paketi ne bileyim izmarit...Temizliğine da ayrıca hayran olacaksınız zaten.Çöplerini ayrıştırıp da topluyorlar yalnız çok ilginç çöp kutuları kartla çalışıyor.Fotoğrafını paylaşacağım zaten.Hatta durun şehri biraz da fotoğraflarla gezdireyim size...
|
Triple Bridge 'ten kalenin görünümü |
|
Triple Bridge'ten Fransisken Kilisesi |
|
Dragon Bridge (Ejderha Köprüsü) |
|
Dragon Bridge (Ejderha Köprüsü) |
|
Taştan yapılan tablolar,gerçekten çok hoşlar. |
|
Bahsettiğim çöp kutuları |
|
Çöp kutularının kart girişleri |
|
Butchers' Bridge (Love Bridge olarak da biliniyor) |
Evet oldukça ıslak bu yağmurlu fotoğraflardan sonra en son fotoğrafta bir köprünün altında duran su motorlarını görebiliyor musunuz?İşte bizim yağmur yokken en güzel aktivitelerimizden biri o teknelerle gezmek oldu.Aslında tırtılla kaleye çıkmayı düşünüyorduk,her saat başı minik tırtıl otobüsler kaleye çıkarıyor insanları,ama biz ona da bakalım,şuna da bakalım derken,11'deki tırtılı kaçırınca biraz daha dolaşmaya karar verdik.Sevgilim tekne turunun afişini gördü Butchers' Bridge'te yani hemen üst fotoğraftaki köprü oluyor kendileri.Tanıtımını yapan kızla konuştuk kişi başı 8 Euro 50 dk sürecek olan bu tur için henüz 15 dk vardı,biz biraz bu üstte gördüğünüz fotoğrafı çektiğim yerde etrafı izledik,turun vaktine kadar.Fotoğrafta görebiliyor musunuz bilmiyorum oturduğumuz yerin nehre bakan yönündeki topraklarda buğday vardı,yeni yeni çıkmışlar,sanırım insanlar kuşlara yem atarken kendiliğinden yetişmişler,belki de kuşlar için özellikle ektiler.Sebep ne olursa olsun benim çok hoşuma gitti,çünkü kuşlar insanlardan hiç korkmuyor burada,dibinize kadar geliyorlar.Ne hoş bir düşünce değil mi?Tekne(ya da motor artık ne olduğunu tam bilemiyorum bu su vasıtasının) çok büyük değil ama küçük bir barı var ve lavabosu da mevcut.Bu tur boyunca dikkatimi yöre insanının oldukça arkadaş canlısı olduğu.Niye mi yerli halk bu turist vasıtasıyla gezenlere çoluk çocuk el sallıyordu,çok şahane değil mi?Hemen herkes güler yüzlü,nehrin kıyısında dinlenen,yürüyüş yapan insanlar,balık tutanlar,oyunlar oynayanlar...Gerçekten cennet gibi,tertemiz havasıyla...Nehirde kano yapan sporcular da vardı.Eğer vaktiniz bolsa bu turu yapmadan dönmeyin,bir başkent hem başkent olup hem nasıl bu kadar yemyeşil olabilir gözler önüne seriyor çünkü bu tur.Ljubljana ile dikkatimi çeken bir başka konu nüfusu oldukça genç,her yer gençlerle dolu bu üniversitesinin olmasıyla da ilgili muhakkak.Her yerde kitapçılar,sahaflar bulmanız,sadece tek başınıza oturup kahvenizi yudumlarken kitabınızı okuyabileceğiniz cafelerin sayısı da oldukça fazla.Hatta belki saçma bulacaksınız ama benim için gerçekten heyecan uyandırıcı bir şeydi,bir çok kafede yolu gören vitrinler tek başına gelip bir şeyler içip,kitap okumak isteyenler için özellikle düzenlenmiş...
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder