21 Şubat 2017 Salı

Knidos

Knidos eski bir medeniyet, sevda ise hep yeni,hep taze...Baştan sona sadece mermerden yapılmış bu antik kente harabe dersek haksızlık etmiş olmaz mıyız? Olsa olsa cennet yıkıntısı  olabilir burası. Bir çok antik kentte olduğu gibi burada da ilk dikkatimi çeken şey;  bir şeylerin eksik olduğu hissi. Bir hırsızın girdiği evi görmekle aynı duyguyu yaratıyor bende yağmalanmışlık hissi. Araştırınca Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Kahire'de yaptırdığı sarayının mermerleri buradan gitmiş,Dolmabahçe Sarayı'nın mermerleri de buradanmış. İnsan hiç kendi evini soyar mı ? Soymuşlar işte...Buradan çıkartılan altın vazonun neden bizim müzelerimizde değil de British Museum'da sergilendiği de başka bir soru. İskenderiye Feneri'nin mimari Sostratos buralıymış ve kentte bir çok eseri bulunuyor. Knidos'ta bir askeri bir ticari iki liman bulunuyor. Akdeniz'e bakan liman dıştan kolaylıkla görülebilen ticari limanken,Ege Denizi'ne bakan liman dıştan farkedilemeyen askeri liman, oldukça zekice düşünülmüş,öyle değil mi? Bu arada Datça Yarım Adası'nın en uç noktası olan Tekir Burnu'nda kurulu olan yer,Deveboynu Yarımadası olarak biliniyor şimdi,önceden bir ada imiş,halk ticari ve askeri yönden daha kullanışlı olacağını düşündüğü için ada ve kara parçasını birbirine bağlamış ve yarımada haline gelmiş böylece. Afrodit Tapınağını, Apollon Tapınağını, Güneş saatini,günümüze kadar ulaşan küçük amfi tiyatrosunu(sadece küçük tiyatro kalmış, şehrin nüfusunun 200000 olduğu dönemlerde 4 tiyatrosu birden varmış) siz de görmek isterseniz,antik kent ve liman bir arada gerçekten harika bu yer ölmeden önce mutlaka görülmeli bence, Knidos'a uzun ve zahmetli yolu göze alıp gitmelisiniz derim. Antik kenti müze kartınız varsa ücretsiz ziyaret edebilirsiniz, eğer yoksa giriş ücreti sadece 10 lira. Nisan-Ekim ayları arasında 8.00-19.00 arası açık, Kasım-Mart ayları arasında ise 8.00-17.00 . Eğer siz de Knidos'a gittiyseniz ya da giderseniz, deneyimlerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Sizleri kendi çektiğim Knidos fotoğraflarıyla baş başa bırakıyorum.











20 Şubat 2017 Pazartesi

Aşkullah, şevkullah, muhabetullah, muhabbeti resulullah

Haftasonu bir hanımefendiyle tanıştım,kendisi saçlarım dökülmesin diye kemoterapi yerine başka bir tedavi olan kemo cap yöntemini seçtiğini söyledi, hiç şaşırmadım,sadece sebebini merak ettim,o da insanlar dışarı çıktığımda bana öyle bakmasınlar diye dedi. İnsanlar saçların olmasa bakarlar,uzun olsa yine bakarlar ,açık olsan bakarlar ,kapalı olsan da bakarlar. Şişman olsan,zayıf olsan,uzun olsan ,kısa olsan hep bakarlar. Güzelsen güzel diye bakarlar,çirkinsen çirkin diye. Esmer olsan,sarışın olsan,kızıl olsan ,sakallı olsan,köse olsan hep bakarlar,hem bakarlar hem de konuşurlar arkandan. Bu hayat tüm o diğer insanları dinleyecek ,önemseyecek kadar uzun değil. Bir kere geliyoruz bu dünyaya,ne ne kadar misafir olacağını biliyor insan hayatta, ne de ölünce nereye gideceğini. Tıkayalım kulaklarımızı kötü insanların kötü sözlerine,kapatalım kapılarımızı dedikoduculara. Giremesin kötü hiç kimse güzel dünyamıza,soldurmasin o rengarenk,narin çiçeklerimizi.
Her insan önce kendi haddini bilmeli bence, toprak ve sudan yaratıldığımız doğru, mühim olan çamurlaşmadan yaşayabilmek. İnsanlar görüyorum, mutsuz, sinirli, memnun değil yaşadığı hayattan ,kimse de mutlu olsun istemiyor. Herkesin hakkını gasp etmekte bir sakınca görmüyor,hakarette, yaftalamakta, başkasının işlerine,hayatına burnunu sokmakta ve tabi. Lisedeki edebiyat öğretmenlerimden bir tanesi 'Mutlu sonlar sadece Türk Filmleri'nde olur evladım' demişti. Son derece saçma ve itici bulmuştum bu varsayımı. Çünkü insanın büyük ölçüde kötülüğe karşı iyi olarak kalmasına sebep olan şey ,iyi olmaya devam ederse sonunda mutlaka kazanacağı umududur. Ne yazık ki 30 yaşıma ramak kala , sevgili öğretmenimin ne kadar doğru bir tespitte bulunduğunu yeni yeni idrak edebiliyorum. Varsın iyiler sonunda hep kazanmasın, biz aslımızı, niyetimizi bozmayalım, indirmeyelim yelkenleri suya. Kim bilir belki yarın güneş yine bizim için doğar, aydınlatır bütün karanlık kalpleri tek tek...Selam olsun bütün güzel insanlara, bizi iyiliğe inandıranlara Mevlana'ya,Şems'e, Yunus Emre'ye, üçler , yediler, kırklar,binler nur olsun, bana sevgi ne demek ,ilk öğreten insan; annem nur olsun...

3 Şubat 2017 Cuma

La bocca della verità (Gerçeğin ağzı)

       Roma'da Piazza della bocca della verità'da tam olarak Santa Maria in Cosmedin Kilisesi'nin revağında bulunur bu anıt. Ben size anıtı anlatmaya efsanelerle başlamak istiyorum. Bu efsanelerden ilki ortaçağda kabartmanın ağzına elini sokan birinin ,eğer yalan söylüyorsa , elinin ısırılacağın inanılırmış. Bence yalan tabi, imparator kimi aslanlara yem etmek istiyorsa buraya elini zorla sokturup ,adamın elini aperatif olarak yediriyormuş büyük kedilere. Görüyorsunuz adalet sistemi üç aşağı beş yukarı aynı dünyanın her yerinde her zaman. Bir diğer efsaneye göre dönemin en büyük limanına yakın olması sebebiyle , ticaretin ve denizcilerin koruyucu tanrısı Mercurio , Giuliano isimli denizci, karısının onu aldattığını iddia etmesi sebebiyle , Mercurio' ya başvurunca, Mercurio kadının elini La Bocca Della Verità 'ya koyarak sadakatini kanıtlamasını istemiş. Gel zaman git zaman bu amaçla kullanmaya devam etmişler. Bunlar efsane tabi ki, bilimsel kanıtların en çok desteklediği sav ise La Bocca della Verità 'nın ilk işlevinin bir rögar kapağı olduğu yönünde. Sıkı durun bazı kaynaklara göre yapıldığı mermer Anadolu' dan  (Frigya' dan) getirtilmiş. Povanozzetto mermerinden yapıldığı söyleniyor .19 cm kalınlığında 175 cm çapındaki mask tam 1200 kg. Yaşı da aşağı yukarı 2200 yılmış. Görüyorsunuz gerçek biz ne kadar ulvi sansak da bazen oldukça kirli olabiliyor.
         Roma bence tam bir aşk şehri gerçekten. Eğer siz de sevgilinizle güzel bir hafta sonu geçirmek ya da sevgililer gününde hoş bir sürpriz yapmak istiyorsanız , Roma ilk sıralarda yer almalı. Hem aşkınızı sınamak ya da kanıtlamak için de güzel bir yer olabilir. Aşk hiç bitmesin, kalbimizden aşk da sevgi de hiç eksik olmasın değerli okuyucular.